Sunday, December 23, 2007

"11 Eylül için 'iyi oldu' diyebilmek" - H. Gökhan Özgün (Radikal)

Paradan uzak bir Manhattan apartman dairesindeyiz. Çok karanlık ve çok küçük bir dairede.
Dairenin içinde çok yaşlı ve çok yalnız bir adam var. Adam epeydir yaşlı. Ama belli ki çok kısa bir süredir yalnız. Yalnızlığının yeni olduğunu adamı bir-iki dakika seyredince anlıyoruz. Belki bir süre sonra yalnızlığa alışacak. O yalnızlık zamanla eriyip su kıvamına gelecek ve yaşlı adam onun içinde akvaryumda bir balık gibi yüzecek. Ama o gün henüz gelmemiş. Yaşlı adam karısını daha yeni kaybetmiş.
Karısından geriye saksıda bir çiçek kalmış. Gökdelenlerin gölgesinde kapkaranlık bir pencerenin önünde bir saksıda duruyor çiçek. Ölmek üzere.
Adam çiçeği yaşatmaya çalışıyor, ama nafile.
Evde hiç ışık yok. Derken bir mucize oluyor. Kapkaranlık pencere aniden aydınlanıyor. İçeriye göz kamaştırıcı bir ışık doluyor. Ölen çiçek birdenbire canlanıyor. Adamın yüzünde büyük bir mutluluk ve gülümseme beliriyor. Biz seyirciler de çok seviniyor ve rahatlıyoruz. Bu ışığı ne getirdiyse buraya eksik olmasın diye düşünüyoruz. O gün, günlerden 11 Eylül. Yıl 2001. O gün ikiz kuleler gölgesiyle birlikte çöktü. O ışığı bu yaşlı adama El Kaide getirdi.
Nereden gelmişse gelsin, hoş geldi sefa geldi.
Artık küçük ama çok ışıklı bir apartman dairesindeyiz. Çiçek de fena halde canlandı. Yalnız değiliz.
Yukarıda anlattığım hikâye bir kısa filmden.
11 Eylül üzerine 11 dakikalık 11 kısa fimden biri. Amerika'nın filmi. Filmin yönetmeni, Sean Penn. Sosyal statüsü Türkiye'de Kaya Çilingiroğlu'na denk düşüyor. Madonna'nın eski kocası olması hasebiyle demek istiyorum. Ve bu adam, Sean Penn, "11 Eylül oldu, iyi oldu, bir yerlere, birilerinin hayatına ışık getirdi" diyebildi. Hem de bunu 11 Eylül'den az sonra söyleyebildi.
Bu filmi seyretmediyseniz seyredin bence. Vicdanınız vicdan özgürlüğünü kaldırabiliyor mu? Bunu anlamak için bundan daha iyi bir tecrübe olmaz.
Ben bu vicdan özgürlüğü imtahanını verdim mi? Bilemiyorum. Bildiğim, bu film bana fazla geldi.
Ama fazla gelmesi iyi geldi.
Bu filmden sonra Sean Penn'e ne oldu? Bir-iki çatlak ses çıktı, o kadar. Vatan haini ilan edilmedi.
Bu kısa film, mesela New York Times tarafından eşek kadar puntolarla 11 Eyül'de ölenlerin ailelerine ihbar edilmedi. Sean Penn'in acil infazı ve linci istenmedi. Ensesine hâşâ bir kurşun yemedi.
Her 'Irak şehit' cenazesine yıldızlı bir Sean Penn dipnotu düşülmedi. Amerikan medyası faşist gaz boru hattı tesis etmek hususunda epey geri kalmış. Bizim medya gurularından öğrenecekleri çok şey var anlaşılan.
11 Eylül üzerine diğer 10 film, Fransa'dan, Mısır'a, İsrail'den İran'a bir sürü farklı memleketten geliyordu. Hepsi de bu filmin yanında çocuk filmi gibiydi.
En çocuğu da, hiç şaşırmayın, Fransızlarınkiydi.
Bir diyar, kendinin en acımasız, en korkusuz eleştirisini herkesten önce kendi yapabiliyor, buna müsaade ediyor, bunun varlığına karşı çıkmıyor ve bunu hazmedebiliyorsa o diyar bir MERKEZ olur.
Sen istediğin kadar anti-emperyalist edebiyat yap. Bunu fark etmezsen, her şeyin, gücün, paranın, sanatın, beynin, geleceğin niye oraya aktığını anlayamazsın. Işık hızıyla memleketçe gettolaşırsın.
Amerika'yı anlayamazsan, Amerika'ya karşı koyamazsın. Amerika'nın yalnız silah ve parayla dünyayı yönettiğini sanırsan, köle felsefesine saplanırsın.
Amerika'nın en büyük gücü belki de açıklık.
Açıklık, Amerika'nın çekici gücü. Diğerleri itici ve vurucu gücü. İtici ve vurucu gücüyle, it gibi biliyorsun çok zor baş edersin. Ama çekici gücüyle istersen hemen baş edebilirsin. Yüksek teknoloji gerektirmiyor, siyasi iradenle kapalı bir toplumdan açık bir topluma geçebilirsin.
Kibirli Avrupa, Amerika'nın çekici gücünü idrakta geç kaldığı için kaybetti.
Şimdi kapalı bir kültür olmanın bedelini ödüyor. İşin garibi kapalı kalmakta hâlâ ısrar ediyor.
Bir türlü eski dekadansını yaşayıp bitiremediği için yenileye yenileye yalnızca dekadansını yenileyebildi. Artık turist ağırlıyor. Avrupa denen 'kült'ün sınırlarını tekrar tekrar çiziyor ve Amerika'ya yalakalık ediyor.
Sen onu bunu bırak sadede gel diyebilirsiniz. Fazıl Say'dan n'aber diyebilirsiniz. Valla ben Fazıl Say dinlemem. Ama Yıldırım Türker'in muhteşem Fazıl Say yorumunu her sabah ve her akşam tekrar tekrar dinleyebilirim. Fazıl Say olmasaydı, Yıldırım Tüker'in bu eşsiz hakikat yorumundan mahrum kalacaktım.
Bu yüzden allahaşkına Fazıl Say'ı Cumhuriyet balolarına davet etmezlik etmeyin. Hakikatin muhteşem yorumlarından bizi mahrum etmeyin.
İyi ki varsın Fazıl Say. İyi ki Türkiye senin çocukluğuna çarptı Fazıl Say.
Çocukluğun büyük gümbürtüyle çökünce, karanlık odamıza ışık girdi. İçimiz AÇILDI.

Friday, December 21, 2007

Ankara’dan düşünce özgürlüğü tepkisi

Dışişleri Bakanlığı, İsviçre’de yargının İP lideri Perinçek hakkında verdiği kararın ifade özgürlüğüyle bağdaşmadığını açıkladı.

Dışişleri Bakanlığı, İsviçre Federal Mahkemesi’nin, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Lozan Bidayet ve Bölge İstinaf mahkemelerinin aleyhine aldığı kararlara yaptığı itirazı reddetmesinin ardından, mahkemelerin kararlarını her şeyden önce ifade özgürlüğünün ciddi bir ihlali olarak mütalaa ettiğini bildirdi.

Bakanlık açıklamasında, “İlk mahkeme kararı üzerine yapılan açıklamada belirtilen görüşlerimizi aynen korumaktayız. Bu mahkeme kararlarını her şeyden önce ifade özgürlüğünün ciddi bir ihlali olarak mütalaa ediyoruz” denildi.

Açıklamada, kararlara, hukukun evrensel norm, ilke ve kuralları yerine, sübjektif değerlendirmeleri esas alan bir anlayışın hakim olduğu belirtilerek, kararlarda, 1915 olayları hakkında Ermeni çevrelerinin kendilerince inşa ettiği hafıza ve bazı kesimlerin yanlış kanaatlerinin tarihsel gerçekler yerine konulduğu ifade edildi.

Bakanlık açıklamasında, tarihin yargı ve yasama organları tarafından değil, tarihçiler tarafından değerlendirilmesi ve yorumlanması gerektiği anlayışıyla Türkiye’nin, 2005 yılında Ermenistan’a bir Ortak Tarih Komisyonu kurulmasını önerdiğini de anımsatıldı.

Açıklamada, ayrıca İsviçre hükümetinin, Federal Mahkemenin kararının ardından yaptığı açıklamada, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine ait olayların kendi bağlamında incelenerek açıklığa kavuşturulması görevinin tarihi araştırmalar alanına ait olduğunu ifade etmesi ve bu amaçla tarih komisyonu kurulmasını yararlı gördüğünü belirtmesinin memnuniyetle karşılandığı kaydedildi.

Perinçek, 2005 yılında İsviçre’nin Winterthur kentinde düzenlenen bir konferans sırasında, “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” dediği için, İsviçre’de Ermeni iddialarını “inkar” yasasını ihlal ettiği gerekçesiyle bu yıl Lozan’da yargılanmış, Lozan mahkemesi 6 ve 7 Martta yaptığı duruşmalar sonunda Perinçek’i para cezasına çarptırmıştı.

Dışişleri Bakanlığı, Lozan mahkemesinin kararından sonra yayımladığı açıklamada, Perinçek hakkında mahkumiyet kararı verilmesinin “üzüntüyle” karşılandığını bildirmişti.

Açıklamada, “Doğu Perinçek’in özgür, demokratik, hukukun üstün olduğu her toplumda bireyin sahip olması gereken fikir beyan etme hürriyeti çerçevesinde dile getirmiş olduğu görüşlerin İsviçre Ceza Kanunu’nun tartışmalı bir maddesine aykırı düştüğü gerekçesiyle Ermeni-İsviçre Derneğinin şikayeti üzerine açılmış olan davada, mahkemenin İsviçre Ceza Kanunu’nun mükerrer 261. maddesi hükümlerini davacı tarafın iddialarına uygun şekilde yorumlayarak mahkumiyet kararı vermiş olması üzüntüyle karşılanmıştır” denilmişti.

Bakanlık açıklamasında, alınan bu kararın Türk halkı tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadığı da ifade edilmişti.

NTVMSNBC

Thursday, December 13, 2007

İnsan Hakları Başkanlığı eylem planı hazırlıyor

“14 bin üyemiz var ama, bazı illerde adeta hayat yok” Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Fendoğlu, insan hakları kurullarında reform öngören eylem planı hazırlandığını açıkladı.

Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu “İnsan hakları savunuculuğu ‘salla başı al maaşı’ deriz ya yani memur zihniyeti, bu zihniyetle götürülemez bir alandır” dedi.

İnsan Hakları Başkanlığının üzerinde duracağı ‘Eylem Planı”na da değinen Prof. Dr. Fendoğlu şunları şunları söyledi: “İl ve ilçe hakları kurullarının reforme edilmesi, burada bazı değişikliklere gidilmesi gerekir. Bu kurulların başında valilerimiz, kaymakamlarımız var. Bu kurullarda en az 15 kişi var. Planladığımız şeyler daha fazla sivilleşmeyi nasıl yapabiliriz ve özellikle sözcülerin sivil olmasını istiyoruz. Bizim il kurul başkanlarımız, vali yardımcılarımız, insan haklarına aşık insanlarımızdan seçilmesi gerekir. Bu konuda araştırma yapıyoruz ve insan hakları kurulları başındaki insanların çok daha aşkla şevkle, insan hakları konusunda çalışması gerekir. Bazı illerimiz çok çok başarılı. Örneğin, İzmir. Ama bazı illerimizde de adeta hayat yok gibi. Bu insan hakları savunuculuğu ‘salla başı al maaşı’ deriz ya yani memur zihniyeti, bu zihniyetle götürülemez bir alandır. Bu sevilmesi gereken bir alan ve seven insanlardan seçilmesi gerekir özellikle bu kurulların başındaki vali yardımcılarımız için bunu söylüyorum.”

Eğitim çalışmaları yaptıklarını da ifade eden Prof. Dr. Fendoğlu, kurullara, insan hakları eğitimiyle ilgili 11 bine yakın CD gönderdiklerini bildirdi.

BM, Türkiye'de dinsel hoşgörüsüzlük olduğuna dair raporları inceliyor

Hollanda Protestan Kilisesi ile Cenevre Dünya Kiliseler Birliği’nin, Malatya’daki cinayetleri işaret ederek Türkiye’de din özgürlüğünün bulunmadığı yönündeki şikayeti üzerine Birleşmiş Milletler harekete geçti. BM raportörü, Zirve Yayınevi’nde biri Alman uyruklu 3 kişinin öldürülmesiyle ilgili olarak Türkiye’den bilgi ve belge istedi. Dışişleri Bakanlığı endişeli.

Birleşmiş Milletler Dinsel Hoşgörüsüzlük Özel Raportörü’nün başvurusu üzerine Dışişleri Bakanlığı, Büyükelçi Hasan Göğüş imzalı bir yazı ile Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı gönderdi. Yazıda “Ülkemize karşı bir kampanyaya dönüşmekte olan bu konu hakkındaki sivil toplum kuruluşlarının iddialarının ivedilikle yanıtlanması uygun olacaktır. Bu nedenle Malatya’da işlenen cinayetle ilgili soruşturma süreci hakkında bakanlığımızın bilgilendirilmesini istiyoruz” dendi.

DIŞİŞLERİ ENDİŞELİ
Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı da, 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nden dava dosyasını isteyerek gerekli belgeleri hazırlayıp Dışişleri Bakanlığı’na iletilmek üzere Adalet Bakanlığı’na gönderdi. Bütün bu gelişmelerin Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’de başını ağrıtacağı belirtiliyor.

NTVMSNBC

Monday, December 10, 2007

AİHM: "Zorunlu din dersi özgürlük ihlali"

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kızı Eylem Zengin'nin okulda zorunlu din dersi almasına karşı çıkan Alevi baba Hasan Zengin'in açtığı davayı karara bağladı. Mahkeme "Eğitim sırasında devletin,
ebeveynlerin dini inançlarına saygı göstermesi gerekir" diyerek, din dersinin zorunlu olamayacağına hükmetti.
Karar, Türkiye aleyhine açılmış benzer davalarda da emsal teşkil edecek.
Davacı Hasan Zengin'in avukatı Kazım Genç, "Bu karar emsal niteliğinde bir karar olarak, ülkemizin her yerde uygulanması gereken ve hükümetin uyması gereken bir karardır. Son dönemdedeki anayasa tartışmalarına ışık tutacak bir karar olarak tarihe geçecektir" dedi.
Kararının kendilerine henüz ulaşmadığını belirten Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileriyse "Muhtemelen Mahkeme, daha önceki yıllarda okutulan din dersi kitaplarını inceledi. Çünkü biz yakın tarihte müfredatımızı yeniledik.
AİHM'in aldığı ferdi bir karar, AB'nin de din dersiyle ilgili böyle bir standart düzenlemesi de yok" demekle yetindi.

'Ders tarafsız değil'
AİHM, dün Zengin davasını görüştü. Zorunlu din dersinin eğitim özgürlüğüne ters olduğunu belirten AİHM'nin gerekçeli kararında şu ifadeler dikkat çekti: "Türkiye'deki din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri tarafsız değildir ve mahkememiz, hükmünü vermeden önce, Milli Eğitim Bakanlığı'nın din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitaplarının, tarafsız, eleştirel ve çoğulcu anlamda konulara bakıp bakmadığı incelenmiştir."
Gerekçeli kararda, ders programlarında en büyük önceliğin, diğer felsefe ve dinlere oranla İslam'a verildiği belirtildi. Talebelerin Kuran-ı Kerim'den surelere çalışmaları ve ezberlemelerinin istendiği, günlük ibadetin resimli bir biçimde okutulduğu ve bunlardan öğrencilerin yazılı testlerden geçirildiği vurgulandı.
AİHM kararında "Din öğretim programları, ebeveynin inançlarına saygı göstermemesi, insan hakları ihlali oluşturur" denildi ve Türkiye'deki din dersinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1. ek protokolün 2. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varıldı. AİHM, Zengin'e Türkiye'nin mahkeme masrafı olarak 3 bin 726 avro ödemesini kararlaştırdı.

'Zorunlu din eğitiminin anayasada yeri olamaz'
Davacı Hasan Zengin'in avukatı Kazım Genç, AİHM'nin kararla 'din kültürü ve ahlak bilgisi' derslerinin eğitim özgürlüğünün ihlali olarak gördüğünü söyleyerek, "Bu karar emsal niteliğinde bir karar olarak, ülkemizin her yerde uygulanması gereken ve hükümetin uyması gereken bir karardır" dedi. Genç, "Karar son dönemdedeki anayasa tartışmalarına ışık tutacak bir karar olarak tarihe geçecektir. Son dönemde yaşanan anayasa tartışmalarında, 1982 Anayasası'nın 24. maddesinin kalması veya zorunlu din derslerinin yine anayasa güvencesiyle okutulması tartışmaları vardı. Bu tartışmalar, AİHM'nin verdiği karar ile çözülmüştür. Parlamento, zorunlu din eğitimini Anayasa'nın kararı dışına çıkarmalıdır."

Avusturya'dan Hrant Dink'e Ödül

Avusturya Başbakanlığı ve Avusturya’nın diğer ülkelerle dostluk cemiyetlerinin çatı örgütü PAN’ın 2007 Jübile Ödülünün verilmesi dolayısıyla Viyana’da tören düzenlendi.

Törende konuşan Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, “Ödül almak sevindiricidir. Bizi cesaretlendiriyor. Bu tören tarihin ve adaletin sayfalarında yerini bulacaktır” dedi.

Rakael Dink, “eşim insanlarla empati kuran, ifade özgürlüğünün bir kahramanıdır. Katiller pişmanlık duymadıkça, suç işleyenler ceza almadıkça, katil yetiştirenlerin çoğalacağını” dedi.

Avusturya’nın ikili ilişkiler çerçevesinde faaliyet gösteren cemiyetlerinin başkanları ile bazı eski politikacıların hazır bulunduğu törende, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Başkanı Johann Fritz, Hrant Dink adına düzenlenen “İnsan Hakları Ödül Belgesini” Rakel Dink’e takdim etti.

Törende Rakel Dink, Avusturya Başbakanlığı ve PAN örgütünün ortaklaşa oluşturdukları 2007 Jübile Ödülünün belgesi ile 10 bin Euro değerindeki para ödülünü Başbakanlık Müsteşarı Heidrun Silhavy’nin elinden aldı.

NTVMSNBC

Dünya İnsan Hakları Günü kutlu olsun!

İnsan Hakları Bildirisi (Universal Declaration of Human Rights ya da kısaca UDHR), Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonun Haziran 1948'de hazırladığı ve birkaç değişiklik yapıldıktan sonra 10 Aralık 1948'de, Genel Kurulun Paris'te yapılan oturumunda kabul edilen bildiridir. 30 maddeden oluşur. İmzalanmasında, II. Dünya Savaşı'ndan sonra devletlerin, bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleşmesi de etkili oldu. Eleanor Roosevelt bu beyannameyi "Bütün insanlık için bir Magna Carta (Magna Karta)" olarak tanımladı. Beyannamenin imzalandığı 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanır.